15 Ağustos 2007 Çarşamba










Kemer Köyü ( PARİON ) 14 km.

Çanakkale Bilim Sanat ve Kültür Etkinlikleri Derneği ( ÇABİSAK ) koordinesinde, Çanakkale Valiliği Kültür Müdürlüğü, Çanakkale Belediyesi, 18 Mart Üniversitesi, Troia Dostları ve Çanakkale sivil insiyatifi gibi geniş bir yelpazede resmi ve sivil toplum kurum ve birlikteliklerin ortaklığında duyuruların da afişe edilmemesine rağmen gelenekselleşen ve her yıl Eylül ayı ilk haftasında düzenlenen “Çanakkale –Troas Arkeoloji Buluşma”larının beşincisi, geçen sene yaşanan ya da yaşanamayan arkeoloji buluşmasından edinilen tecrübe ile hazırlandı. 3 Eylül pazartesi günü başlayacak.
Bu buluşma, dünyada başkaca bir eşi olmayan arkeoloji alanındaki tek buluşma ve bu özelliğini bu gün itibari ile korumaya devam ediyor. Bu özel durumu yaratan şey “Ne?” derseniz; bölgede çalışan kazı ekiplerinin her yıl yoğun emek ve sabırla tamamladıkları çalışmalarını sıcağı sıcağına yöre halkı ile paylaşmaları. Hem de o hepimizin antik bir kentten söz ederken ya da başka bir ifade ile çoğumuzun yanından geçerken taş toprak yığını değerlendirmemize nazire olarak konu ile hiç ilgisi olmayan birinin dahi kullandığı dil ile anlatıyorlar tüm yaptıklarını. Bu da yetmiyor, bunca yoğun işleri arasında buluşma için belirlenmiş tema üzerinden, çalıştıkları kenti bizimle paylaşıyorlar. İşte her yıl bölgemize gelip bizim sıcaklardan dert yandığımız günlerde güneş altında büyük bir sabırla çalışan bu ekiplere bizim yaptığımız tek şey ise yalnızca bir” hoş geldiniz ve de teşekkür ederiz” demek.
Bu yılki hoş geldiniz ziyaretlerine, Salı günü Parion Antik Kentin’de çalışan Ankara Üniversitesinden Prof. Dr. Cevat Başaran ve ekibini ziyaret ederek başladık. Sabahın erken saatlerinde Emekli Öğretmen Şahabettin Kalfa, Diş Hekimi Levent Bingöl, Mimar Ali Hacıalioğlu ile buluşarak yola koyulduk.
Yolculuk yaptığımız araç Şahabettin hocanındı, aracı da kendi kullanıyordu. Çevre, tarih, kent söz konusu olduğunda kentte tek akla gelen, engin bilgisini gönüllülük çerçevesinde her ortamda paylaşan Hoca ile birlikte yola çıkınca, konu konuyu açtı küresel ısınmadan antik dönem hikayelerine geniş bir yelpazede sohbet hızla gelişti, birden sağ tarafımızda Karayollarının kahverengi zemin üzerine beyaz harfler ile “Kemer köyü (Parion)14 km” yazılı yön tabelasını geçtigimizi son anda fark ettik. ” Allah’tan araçlara geri vites koymuşlar” esprisi ile geri gelerek, aracımızı okun gösterdiği istikamete yönlendirdik. Bu tabeladan sonra, yolda çalı çırpı ağaç aralarında kalmış yalnızca “Kemer köyü” yazılı bir dosya kağıdından biraz büyücek yol tabelaları sayesinde geri vitesin yapılış sebebini sık sık yad ederek köye ulaştık.
Köyün içinde okulun önünde durduk, açık olduğu günlerde cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile dolu olan okul, yazın sessizliği yaşıyordu ama bir çok okuldan çok daha şanslı idi. Okulda yaz günü de yaşam devam ediyordu. Bahçesinde masalar kurulmuş, bina giriş kapısına bilgi sayardan alınmış çıktı ile oluşturulmuş tabelada “ PARİON 2007 “ yazıyordu. Kış aylarında çocukların eğitim aldığı okul yaz günlerinde de başka bir eğitim ve kültür hizmetine ev sahipliği yapıyordu. Bahçesine yöneldiğimizde, daha sonra kazı ekibindeki arkeoloji öğrencilerinden olduğunu öğrendiğimiz güler yüzlü iki genç karşıladı bizleri. Hocaları kazı alanındaydı, haberleştik, buluştuk Cevat hoca ile. O da aynı güler yüz ile karşıladı bizleri, sabah erken saatlerde araziye çıkıp çok sıcaklara kalmadan yol almaya çalıştıklarını ifade etti. Antik kentin dört ayrı noktasında çalışıyorlardı bu sene, bunca yoğun çalışma arasında bize eşlik ederek kazı alanını gezdirdi.
Gezimize geçen yıl başlanan ve bu yıl da çalışmalara devam edilen Kentin Akropolündeki (Yönetim ve ticaret mekanlarının olduğu günümüz kent merkezi ) yamaçta kurulu Anfi tiyatro idi. Buradaki çalışmalarda bir tane gümüş Bizans-Katalan sikkesi (parası) bulmuşlar. Bu sikkeden hareketle zamanda yolculuk başladı. Bu sikke ile birlikte ortaya çıkan ya da hiç kaybolmamış toprak üstü izler birleştirildi. Yaklaşık MS.1390 -1395 yıllarına tarihlenen bu sikke ile kazının sürdüğü antik Roma tiyatrosunun bu tarihe (MS.1390 -1395 ) kadar sağlam olarak ayakta olduğu, ancak bu dönemde Avrupa’ya geçen ve boğazlarda üstünlük kurma girişimleri içinde olan Osmanlının akınlarından ( özellikle denizden gelen ) korunmak ve kenti korumak amacı ile Bizans‘ın Sahil tarafından şehri kapatmak için sur oluşturduğunu ögrendik. Bu iş için anfi tiyatro da dahil akropoldeki bir çok yapının sütun, sütun tanburları gibi hazır birçok mimari parçaların sökülerek kullanıldığını gördük. Tiyatronun aşağısında Bizans döneminde inşa edilen sur duvarlarının dışında kalan arazide yapılan ikinci çalışma bölgesinde ise henüz kimliği tam olarak tanımlanamamış bir yapı üzerinde çalışıyorlardı. Ama elde edilen mevcut belirtilerde yapı için kesin tanım yapmadılar ama yavaş yavaş ekipte bir fikrin oluşmaya başladığı belli oluyordu. Zemini mermer plakalar ile kaplı yapının duvarları sıvalı idi ve ekip büyük bir umutla renkli sıvada freskler bulmayı bekliyorlardı. Atık su kanalları da görülen yapının Roma dönemine ait villa ya da ev olabileceği değerlendiriliyordu. Henüz ulaşılan verilerin kesin değerlendirme içinde yeterli görmedikleri ve bir bilim insanı hassasiyeti içinde oldukları belliydi.
Bu alandan kentin ölüler şehrine (Nekropolüne) geçtik. 2005 yılında çok zengin buluntular veren bu çalışma alanı hem tarihe tuttuğu ışık ile hem de kazılarının başlaması ile ilgili ilginç hikayeler barındırıyordu.
Burası Kemer köyünün ortak malı ve 2004 yılında bugün kullanılan okulun kapasitesi yeterli görülmeyerek bu alanda bir okul yapılmasına karar veriliyor, projeleri hazırlanıyor ve okul için temel çalışmalarına başlandığında mermer lahitlere denk geliniyor. Olay Çanakkale arkeoloji müzesine bildiriliyor. Arkeoloji müzesindeki arkeologlar acilen bölgeye intikal edip kurtarma kazısı yaparak, çıkan buluntuları müzeye taşıyorlar. Alan kurtarma kazısı esnasında çıkan orijinal toprağı ile kapatılarak, okul yapım projesi durduruluyor. Bu süreç devam ederken1999 yılından bu tarafa bölgede yüzey araştırması yapan ve bugün de kazıları yürüten Atatürk Üniversitesi’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yaptığı kazı çalışma izni onaylanarak Atatürk Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Cevat Başaran’ın başkanlığında Kültür ve Turizm Bakanlığı adına kazı yapma izni ve bütçesi veriliyor. Ve arkeoloji müzesi tarafından kurtarma kazısı yapılan Parion antik kentinde 2005 yılı itibarı ile bilimsel kazı süreci başlıyor. Başlıyor ya… Kemer köyü Muhtarı durdurulan okul projesinin peşine düşüyor ve Nekropolün bulunduğu bölgenin köy tüzel kişiliği ortak malı olduğu gerekçesi ile kazıların durdurulması için girişimde bulunuyor. Kazı riske giriyor, geçen yıl kazı bu risk altında sürdürülüyor. Kent’e ait bilgi veren birçok kıymetli malzemenin bulunduğu alan, antik kentin kültür tarihimize zengin bilgiler aktaran bölümü ve köyün ortak malı (? )
Kazı başkanı Cevat hoca sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi büyük bir özveri ile ekibini motive ediyor, zaten kısa süren kazı mevsimini en iyi şekilde değerlendirme çabası ile tüm yoğunluğunu kazıya veriyor. Bu çalışma temposu içinde bize kent tarihi ile ilgili bilgiler aktarmaya da bir taraftan devam ediyor. Kentin isminin kaynağı ile ilgili olarak bir kaç öykü olduğunu, bunlardan birinin de Troya Kralı Priamos’un küçük oğlu Paris’ten geldiğini ve Paris’in burada eğitilmesinden dolayı da Paris’in şehri anlamına gelen “Parion” şeklinde kullanıldığını ifade ediyor. Antik kentin geçmişi hakkındaki en sağlıklı bilgilerin bir yazıttan öğrenildiğini, bu yazıtta kentte bir balıkçı esnaf birliği olduğunu, denizde çoğunlukla uskumru ve orkinos çıktığının yazdığını bize aktarıyor. Yine bu yazıttan Parion insanının geçimini, balıkçılığın yanı sıra, çok güzel üzüm bağları yetiştirerek de sağladığını öğreniyoruz. Antik çağda bölgede, Ainos’un sedefi, Abydos’un istiridyesi, Linon’un salyangozu ünlü olduğu gibi Parion’un da yengeci ünlüydü. Ayrıca her kimin Hellespont’a yolu düşse, pastasıyla da meşhur Parion’a mutlaka uğradığının ve tattığının kayıtlı olduğunu öğreniyoruz. Bu yazıt bize bir anlamda Kemer kentinin geleceği ile ilgili de ip uçları veriyor gibi. Antik dönemde bile turizmin öneminin biliniyor olduğunu görüyoruz ve kendi kendimize Kemerin bir on yıl sonrasını gözümüzde canlandırmaya çalışıyoruz. Geçmişten geleceğe bir yolculuk yaparak bu gün köyün küçük mendireğinde bağlı orta boy balıkçı teknelerinin tuttuğu balıklar ile kurulmuş sofralarda günün yorgunluğunu atan turistlerin antik dönemde olduğu gibi meşhur olmuş kemer pastaları ile yemeklerini bitirdiklerini hayal ediyoruz. Yemeğin ardından köydeki pansiyonlarda dinlendiklerini, Roma dönemi sütunların süslediği sahilinde denize girerek serinlediklerini hayal etmek, hatta hayal olmaktan öte ön görünün bunu tespit için çok da zor olmadığını, ülkemizin pek çok antik kentinin bundan bir on yıl öncesi Kemer’in pozisyonunda olup bu gün motel ve pansiyonlarında yer bulunmadığını pek çoğumuz biliyoruz. Bu hayaller arasında zamanın hızla geçtiğinin farkına varıp dördüncü çalışma bölgesine uğramadan ayrılmak istiyoruz. Her geçen dakikanın bizi ağırlayan ekip için çok önemli olduğunu biliyoruz ama bizi bir bardak olsun çay içmeden bırakmayacaklarını anlıyor ve davete icabet ederek kazı evi olarak kullanılan okula dönüyoruz.
Kazı evinde sabah bizi karşılayan gençler karşılıyor yine aynı güler yüz ile ve kısıtlı imkanlarını sonuna kadar kullanarak hazırladıkları ikramı zevk ile sunuyorlar. Bu arada Cevat hocaya dayanamayarak soruyorum, “alanda çalışan kızlı erkekli gurubun tamamı öğrenci galiba hocam?” Cevap çok net “evet hepsi öğrenci ve akademisyen arkadaşlar”, köyde ve yakın çevreden işçi bulamadıklarını bu nedenle de kazı alanında açmalardan çıkan toprağın da, kazı evinin temizliğinin de ekiptekiler tarafından ortak olarak yapıldığını ifade ediyorlar.
En az yürekleri kadar sıcak çaylarımızı içerken konu kazı bütçesine geliyor. Her şeyi Pollyana yaklaşımında çözen Hoca ilk defa dertleniyor ve kazıların daha uygun şartlar ile sürmesi ve arazinin ve çıkan yapıların ayağa kaldırılması için ciddi bütçeye ihtiyaç duyulduğunu ve sponsor arayışlarını dile getiriyor. Bu ülkede çeşitli iş sahalarında kazanç sağlayan varsılları ve şirketlerinin kültüre destekleri ile hem kendi tanıtımlarını yapacaklarını hem de ülkenin geleceğine yatırım yapacakları fikri ise hepimizin ortak kanısı olduğundayım. Hatta şahsi fikrim tüm şirketlerin vergi verme zorunluluğu gibi kültüre de yatırım zorunluluğu getirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ve sonunda başta kazı başkanı Prof. Dr. Cevat Başaran olmak üzere tüm ekibe başarılar dileyerek , bu seneki arkeoloji buluşmasında bizlere anlatacak çok şeyleri olması dileği ayrılıyoruz.
Kazı ekibinden ayrılıp dönüş yolculuğuna başladığımızda sahadaki arkeoloji öğrencilerini anımsayarak büyük bir özveri ile mesleklerine olan ilgilerinden, pırıl pırıl bakışlarından, gelecekte onları nelerin beklediğini konuşmaya başlıyoruz. Levent bey “ bu ülkede iki iş kolunun mensuplarının iş bulamamalarına şaşırıyorum” diyor ve ilave ediyor “bu kadar çok antik kalıntının olduğu ülkede işsiz kalan Arkeologlara ve de Psikologlara “ onaylanan sözcükler dudaklarımızdan çıkarken Kemer yoluna döndüğümüz ana yol kavşağına varıyoruz. Doğal olarak araç yavaşlıyor. Yolun karşısındaki Karayollarının kahve renkli zemin üzerine beyaz harfler ile yazılı Kemer köyü ( Parion )14 km yazılı yönlendirme tabelasına gözüm takılıyor. Tabelayı iki ayak taşıyor ve öndeki ayağı hafif bükülmüş, dolayısı ile ok her ne kadar Kemer yolunu gösterse de bir taraftan da toprağı işaret ediyor gibi . Sanki diye düşündüm, Parion’lular kendilerini savunmak için kentlerinin en kıymetli binalarının malzemeler ile sur kurdukları gibi bugünde ruhları tabelanın ayağını eğerek yer altında kalmış kentleri üzerine dikkatimizi mi çekiyorlar, ne dersiniz? Tabelanın ucunun yukarı kaldırılması çok kolay, yalnızca biraz daha bilinçli davranıp antik kentlerde çalışan ekiplere elimizden gelen desteği vermemiz yeter, yoksa tabelayı düzeltmek, kara yollarında çalışan bir arkadaşın on- on beş dakikasını alır.
Çanakkale’ye döndüğümüzde arkamızdan bir haber geldi. Kemer köyü muhtarı yine okul projesi uygulama alanı Nekropol mahalinin köyün ortak malı olduğu için kazıyı durdurtmuş….Ah Levent bey, ah!..


Cevat İNCE
Sanat Tarihçi

Hiç yorum yok: